G. John Berger

G. John Berger. Çeviren : Tomris Uyar, Metis Yayınları, 2008.

 

Daha önce, başyapıt diyebileceğim “Understanding A Photograph” ve “Görme Biçimleri”nin yanısıra “Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar” ve “Kıymetini Bil Herşeyin” adlı kitaplarından söz ettiğim John Berger’in okuduğum ilk romanı. Konusu/kapsamı, özeti için yukarıdaki kapak resmine bakabilirsiniz. Bu usta işi (Pınar Kazma) kapak, karman çorman görünüşüne karşın aslında içeriği orantılı biçimde yansıtıyor! Berger’in roman yazımı yaklaşımını da tek bir sayfada gösteriyor, özetliyor.

Kısaca söylemek gerekirse, Berger; kimseye benzemeye çalışmadan, kimin ne düşüneceğini dikkate almadan, “kafasına göre” yazıyor romanı. En azından, estetik ve akademik endişelere takıldığını düşündürebilecek hiç bir işaret yok. Olay örgüsünden roman kişilerine dek, romanın bölümlerinin birbirlerine oranlarından anlatıcının romana teğet düşüncelerini serpiştirdiği sayfalara dek her şey Berger’e ve G.’ye özgü.

Tabu yıkıcı sayılmak için biraz gecikmiş sayılabilecek olan romanın, cinsel tabuları umursamaz olduğunu gene de söylemek gerek (bknz. kapak resmi). Başkişi Garibaldi’nin (G.) 19uncu yüzyıl sonunda başlayıp 20nci yüzyıl ortalarına uzanan öyküsünü ve buna paralel olarak Avrupa’da toplumsal sınıflar arası ilişkileri, kapitalizmi ve ona karşı örgütlenenlerin öykülerini okuyoruz. Ancak, bildik kalıplara sığan bir “aşk romanı”, bir “politik roman” veya bir “tarihsel roman” aramayın… Çünkü, G. bunların hepsi ve hiçbiri… Romanın sayfalarının önemli bir kısmının Berger’in çok başarılı denemelerine ayrıldığını fark etmek de okuru şaşırtmamalı.

Benim açımdan romanın, cinselliği “naturalist” denebilecek açıdan; kadının toplumdaki yerini ise kapitalizmle ve erkek egemenliğiyle ilişkilendirilmiş baskı ve sömürü düzeninin parçası olarak ele alması önemliydi. En çok ilgimi çeken ise, Berger’in 40’lı yaşlardaki bir roman yazarı olarak sergilediği özgüvendi. Kıskandım belki… Bu sıralar kendi kendimle “öyle mi yazsam böyle mi yazsam” diye boğuşup durduğumdan olsa gerek!

Yakınlarda okuduğum çoğu romanın aksine, G.’de altı çizilecek, kısa, vurucu sözler, aforizmalar pek azdı. Onların yerini, romanın tümüne serpilmiş, herbiri en azından bir paragraf uzunluğunda gözlemler, denemeler almış. Bunlar, romandan ayrı olarak okunabilecek bütünlükteler.

Berger’in kendine özgü, romana paralel, romandan bağımsız, neredeyse romanı bu sözleri söylemek için bahane haline getiren anlatımına bir örnek vererek bitiriyorum :

Bazen bir kadının (binde bir de bir erkeğin) gözlerine bir bakış yerleşir, ne gurur vardır bu bakışta, ne alttan alma, ne bir talep, ne de bir serüven vaadi. Gözlerin verdiği bir işaret olduğundan, bir başka bakışla kesişebilir; gelgelelim sözcüğün gündelik anlamıyla ille de bir başkasına yöneltilmemiştir; kimin üstüne alınacağı umurunda değildir. Bir çocuğun gözlerine yerleşecek bir bakış değildir bu, çünkü çocuklar, kendilerini gereğince tanımazlar; erkeklerin çoğunun gözlerine de yerleşemez, çünkü erkeklerin çoğu açıkgözlülük taslar; hayvanların gözlerine de yerleşemez, çünkü hayvanlar, zamanın geçişinden habersizdirler. Romantik şairler, bu tür bir bakışta kadının ruhuna giden kestirme yolu gördüklerine inanırlardı. Ama böyle bir yaklaşım, bakışın saydam olduğu izlenimini veriyor, oysa aslında dünyada ondan daha az saydam bir şey yok.  Kendini kendi olarak ortaya süren bir bakış bu, başka bakışlara benzemiyor. İlle de bir şeye benzetmek gerekirse, bir çiçeğin rengine benzetilebilir. Kendi mavisini söyleyen bir güneş çiçeği gibi. Toplulukta bu tür bakışlar çabucak solar, çünkü ne söyleşilere ortam hazırlarlar, ne de alışverişlere. Toplumsal yoklamada kaçaktırlar. s. 224

 

2 thoughts on “G. John Berger”

Leave a comment